Nerelerdeyim ve Ne Yapıyorum?

Selamlar herkese,

En son yazımı 2015’te yayınlamışım. 5 sene ne kadar çabuk geçiyor değil mi? Mail atan, yorum yazan ve son durumu soran herkese çok teşekkür ederim! Bugün içimden bir güncelleme yazmak geldi. Son 5 senede neler yaptım, neler öğrendim kısaca paylaşmak istedim. Okumak istemeyenler içinse sonunu söyleyeyim, Amerikalı bir şirkette remote olarak çalışıyorum bir yandan da Bitcoin trade’i yapıyorum. Amerikalı bir şirkette çalışmak nasıl bir şey sonunda biraz ondan bahsediyorum.

Aslında çok şey oldu.

En son bıraktığınızda makaleler yazıyordum. Orta halli e-ticaret siteleri ve küçük girişimlere danışmanlık veriyordum. Neredeyse hepsi ya bu blogu okuyarak ya da önceki çalıştığım yerlerden tavsiyelerle devam ediyordu. İşler iyiydi. Sonra kendi kendime dedim ki, ben nispeten küçük (az cirolu) yerlerle çalışıyorum, artık çok süper bir adam olduğum için büyük şirketlere yardım edip büyük paralar kazanmalıyım.

Fakat kazın ayağı öyle olmuyor. Büyük şirketlere elini kolunu sallaya sallaya giremiyorsun. Yani bugün dünyanın en iyi marketerlarından birisi ol, bi tane orta halli müdürden üstüne çıkamıyorsun. E tabi karar verici onlar olmadığı için de para alamıyorsun. Ben de dedim ki bari bunlarla çalışan bir şirkete gireyim, adım duyulsun, ünlü ve zengin olayım. Bu yüzden Hype İstanbul isimli ajansta çalışmaya başladım. Garanti Bankası, Akbank, Pegasus gibi dev müşterileri olan, 4. Levent’te barınan güzel insanların çalıştığı bir şirketti.

Fakat yine hayal ettiğim gibi olmadı. Büyük şirketlerin bitmek bilmeyen bürokrasisi beni bitiriyordu. Sürekli toplantı üzerine toplantı yapıyorduk. Planlamalar, sunumlar, gidip gelmeler… Aylar birbirini kovalıyordu fakat bu blogda yazabileceğim bir case study çıkmıyordu. Tam bir beyaz yaka terörü. İngilizce konuşamayan insanların konuşmalarına sıkıştırdıkları İngilizce laflar, garip ritüeller beni bezdirmişti. Yarı Karadenizli olarak iyice cinnete gelmiştim 🙂

Tabi para kazanma hayalleri de öyle olmuyor. Sonuçta maaşla çalışıyorsun. Adam sana kaç para maaş verecek? Dolar yıldan yıla ikiye katlanırken, maaşım ikiye katlanmıyordu tabii ki. Öyle bir dünya yok. Maaşlıysan para kazanamıyorsun. Nedenleriyle başınızı ağrıtmayayım. Başka günün konusu. Her ne kadar birlikte çalıştığım kişiler harika insanlar olsa da 1 sene dayanabildim. Çıktım.

Arada evlendim bir de 🙂 Neyse, bu blogun konusu dışında kalıyor. Profesyonel hayata devam edelim.

Danışmanlığa Geri Dönüş

Geri döndüm danışmanlık yapmaya. Artık para kazanmanın zamanıydı. 5-6 tane müşterim olsa, her birinden 4-5 bin alsam iyi para. Çok iyi para. Maaştan çok çok daha iyi. Sonra ne oldu? Önceden çalıştığım şirketler patır patır batmaya başladı. Orta halli e-ticaret siteleri artık iş yapamaz oldu. Çünkü eskisi gibi vahşi batı değildi. Büyük oyuncular işin içine girmişti, artık eski kâr marjları yoktu. Hatta bir zamanın devleri olan Markafoni, Gold gibi şirketler bile birer birer batıyordu.

Ama olsun. Türkiye’de şirket mi biter? Buldum ismini vermek istemeyeceğim birkaç tanesini. Ama hayal ettiğim şeyler yine olmuyordu. Çünkü bunlar da çok küçüktü! Şunu yapalım abi diyordum, maalesef ucuza kaçılan yazılımcılar, eğitimsiz çalışanlar ağır ayak bağı oluyordu. Aylar geçtikçe Enes de hiçbir iş yapmıyor canım deniyordu. En sonunda azala azala hiçbir müşterim kalmamıştı. Bildiğin işsiz idim.

Startup Zamanı

Yok dedim, bu sefer yine olmayacak. Belki bir startup’ta çalışmalıydım. Hem ortak falan olursam, hem harika bir şey yaratılmasının bir parçası olurum, hem de satılırsa falan para kazanırım. Startup’ta çalışanlar da yetenekli, eğitimli insanlardı. Böylelikle iyi bir çalışma ortamım da olurdu. English Ninjas ile başladık. Yine Levent’e geri dönmüştüm.

Kolektif House denen bir yer var bilirsiniz. Geek, nerd, startup tayfanın kabesi gibi. En başta çok hoşuma gitti. San Fransisco esintileri. Yogalar mı dersiniz, happy hourlar mı, seminerler mi hepsi var. Bazı insanlar için rüya gibi. Benim için de dapdaracık, karanlık bir yer. İşler de pek iyi gitmiyor tabi. Doların fırladığı, hizmeti dolarla aldığımız fakat Türkiye’ye sattığımız bir ortam. Growth Hacker olduğum için de şirketin büyümemesinin sorumlusuyum doğal olarak. Hayal ettiğim şeyler olmuyor. Şirket büyüyemiyor, sorumluluğu kabul ediyorum ve ayrılıyorum. 1 sene sürüyor burası da.

Yine işsizim tabii.

Bunalım Zamanı

Danışmanlık olmadı, ajansta tutunamadım, startup da olmadı. Bu sefer cidden ayvayı yedim diye düşünüyorum. Artık evliyim de. Para kazanmam lazım bir şekilde. Adam öldürmeye karar verdim… Şaka şaka. Tek öldürebildiğim şey sivri sinektir. Onun dışında et yerken bile pişmanlık yaşayan dıştan sert, perdelerimi kaldırdığımda kedi gibiyim 🙂

Kaç ay devam etti hatırlamıyorum bir sonraki danışmanlığıma başlamam. Sağlık turizmi yapan, eskiden çalıştığım bir şirkete danışmanlığa başladım tekrardan geçen sene. Fakat asıl hayatımı değiştiren başka bir şey oldu.

Amerikalı Şirket

1 sene önce kadar bunalımım devam ederken bir Upwork mesajı aldım. Upwork’ü bilmeyenler, freelancer iş bulabildiğiniz bir yer. Zamanında dolarla para kazanayım diye çok kovaladığım ama bir şey çıkmayan bir yerdi. Mesajda şöyle bir şey yazıyodu “Selam Enes, 2 sene önce seninle konuşmuştuk, fakat konuştuğumuz başka bir arkadaşla devam ettik. Kendisiyle şu an tanışmıyoruz ama sen çok öne çıkmıştın. Görüşmek ister misin?”

İstemez miyim! Aynı gün görüşme ayarladık, ertesi hafta başladım ve 1 yıldır da devam ediyoruz. Şimdilik bütün problemlerim çözülmüş gözüküyor.

Amerikalılarla Çalışmak vs Türkiye’de Çalışmak

Amerikalılarla çalışmak Türklerle çalışmaktan çok farklı.

Tabi benden Amerikalılar süper, Türkler dandik gibi bir yaklaşım beklemeyin. Bu kolaya kaçmak olurdu. Çünkü Amerika’nın ekonomisi Türkiye’nin yaklaşık 30 katı. İmkanlar farklı, yaklaşımlar farklı, düşünce yapısı bambaşka. Fakat bazı şeyleri söylemeden geçemeyeceğim.

Bu şirkette 14 kişiyiz. Herkes remote. 13’ü Amerikalı (biri sanırım Kanadalı), yabancı olarak ben Türk’üm. Fakat hiçbir şekilde benim memleketimden dolayı maaşım pazarlığa girmedi. Yani şöyle bir şey hissetmedim: Ulan bu adam Türk, zaten paraları dolara karşı değerli, ucuza kapatalım. Öyle bir şey olmadı. Amerika’da yaşasaydım alacağım maaşı söyledim ve kabul ettiler. Pazarlıksız. Dürüst olmam gerekirse, yarısını teklif etseler bile kabul edecek çaresizlikteydim ama bunu kullanmadılar.

Çalışma saati diye bir şey yok. İstediğin saatte çalış, istemediğinde gelme. Haftalık ve aylık toplantılar var. Orada ne yaptığını anlatıyorsun tabi. Kötüye kullanmıyor kimse bu durumu. Şirketi de ayakta tutan bu. Belki de bu sayede aylık ciromuz geçen ay itibarı ile 700 bin doları geçmişti. Şimdi düşünün Türkiye’de hangi 14 kişilik şirket bu ciroyu yapıyor. Kim çalışanlarına bu kadar güveniyor?

Geçen Ocak ayında Meksika’da bir araya geldik. İlk defa yüz yüze tanıştım. Diğerleri birbirini tanıyordu. Yüzdük, eğlendik, toplantılar yaptık. Bildiğiniz don atletle takılıyor adamlar. Öyle bir Amerikan rahatlığı. Patron yok, müdür yok, herkes eşit ve güven üzerine kurulu. Dönüşte uçakta birinden domuz gribi kaptım ve 1 ay neredeyse hiç çalışmadım. Hiçkimse bana nerdesin, neden çalışmıyorsun, maaşının yüzde bilmemkaçını keselim veya yıllık izninden düşelim demedi. Çok alışık olduğumuz bir durum değil.

Hadi lan, Amerikalılar çok mu süper? Her yer öyle sanki diyenleri duyar gibi oluyorum. Evet, tabii ki değil. Amerika’da da şikayet ettiğim kötülüklere uğrayan, çok acı çeken, Amerika’da yaşadığına lanet eden insanlar var. Ama bu kadar uzun yıllardır bu şirketin benzerini Türkiye’de görmedim. En azından bana bu kadar güvenen olmadı.

Güvenmelerinin de karşılığını verdiğimi düşünüyorum. Şirketin karlılığı ben marketing’i ele aldıktan sonra %40-50 arttı. Hatta Mart ayında başlayan COVID krizinde ciro rekoru kırdık. İnsanı çok mutlu ediyor inanın.

Bitcoin Trading

Bu olaylar başımdan geçerken kendi kendime dedim ki. Sanırım ben insanlarla anlaşamıyorum. Keşke insanlarla muhatap olmadığım, işimi yaparak para kazanabileceğim bir şey olsa. Borsa, trading, adını ne koyarsınız bilmem, bir para kazanmalı hobi (o ne biçim lafsa) oldu benim için. Sanırım 2-3 yıldır da Bitcoin alıp satıyorum. Hatta kendime ait toollar yaptım. Teknik analiz vs öğrendim. Hatta belki bir gün öğrendiklerimi paylaştığım bir blog açarım Kara Akademi gibi. Çünkü eminim benim gibi içine kapanık, insanlarla muhatap olmadan, analiz yaparak bir gelir elde etmek isteyen fakat bir türlü adım atamamış insanlar olabilir. Bilmiyorum. Heves etmek kolay, yapmak o kadar da kolay değil.

Özetle…

Çeşitli yerlerde çalışmak insana çok şey katıyor. Çünkü kendinizi yakıştırdığınız veya hayalinizde olan işlerin iç yüzü istediğiniz gibi olmayabiliyor. Büyük şirketlerle çalışma hayalim gerçekleştikten 1 ay sonra kabusa dönüşebiliyor.

Öte yandan şans faktörü çok önemli. Bu Amerikalı arkadaşlar bana yazmasalardı ne yapardım bilmiyorum. Ama Upwork’ten onlarca işe başvurmasaydım, bu şansım da olmazdı. Sanırım en güzeli ne olursa olsun tırmalamaya devam etmek.

Kendine güven konusunda da ciddi tokatlar yedim. Daha gençken kendime daha çok güvendiğimi farkettim. Yaparım, ederim, daha iyisini hakediyorum vs. Bazen ukalaca yaptığım çıkışları hatırlıyorum. O zamanlar kendimle gurur duyuyordum, işi çok iyi bildiğimi düşünüyordum. Fakat zamanla, özellikle finansal darbeler yedikçe, birden bire mütevazı oluyorsunuz. Bu tabii ki demek değil ki ezik olalım. Kimseye şöyle olun, böyle olun diye tavsiye vermek istemiyorum. Fakat dün yediğimiz hurmalar, bugün midemizi bozar 🙂

Tek seferde yazdım bu yazıyı. Dönüp yazım hatası var mı veya saçma bir akış var mı diye kontrol etmek istemiyorum. Bu halde bırakacağım bakalım.

Buraya kadar okuyan varsa teşekkür ederim 🙂

Not: Şu an için maalesef danışmanlık alamıyorum. Full time çalıştığım ve kalan zamanlarımda Bitcoin ile uğraştığım için zamanım olmuyor. Fakat her zaman mail atabilirsiniz.

Bir ricam daha olacak. Lütfen mail atarken gizemli olmayalım. “Bir iş fikrim var, beni ara”, “Tanışalım mı?” tarzı mailler atmayalım. Böbreklerimi seviyorum 🙂

 

Ex’ten Next Olmaz Demeyin, Parayı Rakibe Kaptırmayın

Eğer sitenizin toplam dönüşüm oranı %1 ise, her 100 ziyaretçinizden 99’u sitenizi alışveriş yapmadan terkediyor demektir.

Bu 99 kişinin aynı alışveriş yapan kişide olduğu gibi sitenize ziyaret için gelmesinin bir sebebi vardı: bir alışveriş yapmak. Fakat herhangi bir sebeple bu kişiler alışverişlerini tamamlamadılar ve sitenizi terkettiler.

Yani bu kişilere ayırdığınız Adwords, SEO veya diğer bütçeler boşa gitti demek. Peki bu kişilerin de alışverişlerini tamamlamaları konusunda bir şey yapıyor musunuz? Yapmıyorsanız paranızı çöpe atıyorsunuz.

Bu kişilere bir şans daha vermelisiniz ki ex ziyaretçileriniz next ziyaretçileriniz ve müşterileriniz olsun. Bu şansı vermek için dijital dünyada yapacağınız şey ise basit: Retargeting!

Bu yazıda size retargetingin ne olduğunu, müşterilerimde nasıl sonuçlar aldığımızı ve sizin sonuç almak için ne yapmanız gerektiğini anlatacağım.

Dikkatlice sonuna kadar okuyun ve en önemlisi aksiyona geçin ve daha çok satın! 🙂

Başlayalım

retargeting

Continue reading

Fakir Girişimcinin Zengin Girişimciden Avantajlı Olduğunun Kanıtı

Zengin olmak, maddi güce sahip olmak hayatta çoğunlukla büyük bir avantajdır.

İstediğinizi almak, tatile gitmek, güzel yemekler yemek gibi avantajların listesini uzatabilirim. Fakat bir durum var ki orada fakir olmak, zengin olmaktan büyük bir avantaj olabiliyor.

Hatta çoğunlukla fakirlerin daha başarılı olduğunu görebiliriz. Tahmin edebildiğiniz üzere bu girişimcilik.

Hiçbir şeyi olmayan insanların, milyar dolarlık şirketlere kadar uzanan hikayelerini duyarız. Peki bu durum bir rastlantı mı? Tabii ki hayır.

Fakir olmak, daha doğrusu, girişimi yüksek paralarla kurmamak nasıl bir avantaja dönüşebilir size bu yazımda bahsedeceğim. Aynı zamanda yeni girişimim Diyeton’u da minimum bütçeyle nasıl ayağa kaldırdığımızdan bahsedeceğim.

Okuyalım, okutturalım 🙂

fakir Continue reading

Konuşarak Öğren’i Nasıl %300 Büyüttük!

Ön açıklama: Bu yazıyı 2015’te yazmıştım. O zamandan beri Konuşarak Öğren’de çok harika işler başarmaya devam ettik. Ben de bu yazıyı Ocak 2017’de güncelledim. Eğer bu yazıyı Ocak 2017’den önce okuduysanız, tekrar okumanızı tavsiye ederim! Eğer ilk defa geliyorsanız, tadını çıkarın 🙂

Konuşarak Öğren Türkiye’deki belki de en iyi İngilizce öğrenme/konuşma sistemi.

Mantığı basit: Günde 10, 20 veya 30 dakikalık derslerle, tamamı Amerikalı hocalar ile Skype veya telefon üzerinden konuşarak İngilizce öğreniyor veya İngilizcenizi geliştiriyorsunuz.

Konuşarak öğren şimdiye kadar 21 binin üzerinde öğrencisine İngilizce öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Milletvekillerinden, öğrencilere, özel sektörden, kamuya kadar her türlü meslek grubundan, yaştan, sosyal statüden öğrenci Konuşarak Öğren’e katılıyor.

Reklamlar bir yana, Konuşarak Öğren ile çalışmaya başladığımızda amacımız ücretsiz deneme dersine katılımı arttırmaktı. Sonrasında ise, Konuşarak Öğren’in en minimum maliyetle, en çok öğrenciyi kazanmasına doğru evrildik. İşletmeyi bir bütün olarak aldık ve en kârlı şekilde büyümeyi hedefledik.

Konuşarak Öğren’in çalışma yapısı basit. Facebook, Google Adwords reklamları, e-mail marketing gibi kanallarla lead (başvuru) toplayıp, bu başvurulara telefon yoluyla ulaşarak sistemi tanıtmak ve öğrencileri sisteme katmak.

İlk önce kolay olandan başladık tabii ki: Anasayfayı değiştirmek!

Yaptığımız değişikliklerden sonra, dönüşüm oranı %97 arttı ve buna bağlı olarak reklam maliyetleri yarıya indi ve takip eden ayda önceki yıllara göre en çok başvuru yapılan ay oldu.

Peki bunu nasıl yaptık?

Bu yazıda yaptığımız değişiklikleri inceleyeceğim ve sizin de bunu kendi sitenize nasıl uygulayabileceğinizden bahsedeceğim.

Okumaya devam edin 😉

konuşarak öğren

Continue reading

Müşterilerimden En Çok Gördüğüm İşletme Batıracak Hatalar

Son yıllarda Türkiye’nin en ünlü şirketlerinden bazılarının da içinde bulunduğu bir çok şirketle çalışma imkanı buldum.

Çalıştıklarımın daha fazlasıyla da gerek iş görüşmesi gerekse de samimi bir sohbet ortamında konuşma ve fikir alışverişi yapma fırsatım oldu.

Kendi çalışmalarım, çeşitli seviyede çalışanlardan gördüğüm ve bana anlatılanlardan yola çıkınca, çoğu işletmenin benzer hatalar sebebiyle başarısız olduğunu veya tam potansiyeline ulaşamadığını görüyorum.

Bu hatalardan bazılarını eminim siz de kendi işletmeniz için yapıyorsunuz ve potansiyelinize ulaşmanızda sizin için büyük bir engeli kendiniz oluşturuyorsunuz.

Bu yazımda en sık gördüğüm ve yapılacak en kötüleri olduğunu düşündüğüm hatalara yer vereceğim.

Bu hatalardan kaçınmak sizin işlerinizi eminim ki diğerlerinden çok farklı bir yere taşıyacak.

Ekran Resmi 2015-03-20 21.45.25 Continue reading

Kağıt, Kalem ve Huni ile Satışlarınızı Arttırın

Basitlik.

Basit düşünme, basit dizayn, basit bir yol.

Bu kolay gözüken fakat uygulamada zorlaşan düşünce yapısını yerleştirmek sizi çok farklı kılar.

Ben de basitliği hayat tarzı haline getirmek için kendi kendime çözümler üretmeye çalışırım. Nihayetinde söz konusu internet marketing olduğunda satışları arttırmak ve rekabette öne geçmenin yolunu açmak için konuyu kağıt, kalem ve huniye indirgeyerek basitleştirdim.

Açıklamak gerekirse, kağıt ve kalemi web sitenizin ziyaretçi akışını yazmak için, huniyi de bu akışı görselleştirmek için kullanırsınız.

Huniden kastım, elinize gerçek bir huni almanız değil elbette 🙂

Huninin şeklini düşünerek kullanıcı akışını bir şekle sokabilmeniz ve her adımı kolaylaştırarak en nihayetinde ciroyu arttırmayı hedeflemelisiniz.

Bu düşünce tarzı işe yarıyor mu diyecek olursanız, bunu kullanarak %100 üzerinde ciro artışlarına yabancı değilim diyebilirim 🙂

Şimdi kağıt ve kalem alıp, okumaya devam edelim!

Ekran Resmi 2015-02-08 12.53.42 Continue reading

Güzele Bakmak Sevaptır

Atalarımız maşallah her durum için bir atasözü söylemeyi ihmal etmemişler.

Söz konusu güzellik olunca da ortalama bir Türk insanının ağzından düşürmediği ‘Güzele bakmak sevaptır’ söyleyişini hayatımıza katmışlar. İyi ki de katmışlar 🙂

Çünkü güzellik hayatımızda büyük bir yer kaplar. Hepimiz güzel bir kadınla/erkekle evlenmek, güzel bir çocuğumuzun olması, şeker bir kedimizin olması gibi hayaller kurarız.

Yüzüklerin Efendisi’ndeki orkları değil, elfleri konuşuruz. Bilgisayarımızın ekranına çöp dağı resmi değil, güzel doğa resimleri, 1984 model Lada yerine Ferrari resmi koyarız.

Örnekler bitmez.

Bu durum bir rastlantı sonucu oluşmaz. Biz insanoğlu olarak güzele karşı zaafımız vardır. Güzeli sever, takdir eder ve yakın bulundurmak isteriz.

Dolayısıyla da, asıl konuya döndüğümüzde, güzel websitelerinden alışverişler yapmak, güzel kutulanmış ve süslenmiş kargolar almak isteriz.

Bunu başaran şirketler güzel paralar kazanırlar, yapamayanlar, istisnalar hariç, kaybolup giderler.

Bu yazımda neden güzel dizaynların daha çok müşteri çektiğinin bilimsel altyapısını anlatıp, sizin de neler yapabileceğiniz konusunda ipuçları vereceğim.

Ayrıca çirkin siteler daha çok satar zırvasını da Adnan Oktar’ın Evrim Teorisi’ni çürütmesi özgüveniyle çürütüp, darmadağın edeceğiz.

Başlayalım 🙂

evangeline-lilly Continue reading

Satışları Arttırmak ve Şirketinizi Büyütmek İçin Psikoloji Bilimine Kulak Verin

Bunu okuyan herkes insan.

Sizden alışveriş yapan herkesin insan olduğu gibi.

Müşteri adaylarınızın da olduğu gibi.

Bu bilgiden yola çıkarak insanları tanımanın önemini daha iyi anlayabiliriz 🙂

İnsanları tanımak için de Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok.

Psikoloji alanında çalışma yapan bilim adamları bizim için araştırıp, sonuçları önümüze koymuşlar.

Ve bu sonuçlar bize insanların söz konusu alışveriş olduğunda belirli davranışlar bütünü gösterdiğini ve birtakım psikolojik etmenleri gözeten ve şirket politikalarını buna göre belirleyen işletmelerin diğerlerinden daha başarılı olduğunu gösteriyor.

Ben ise bugün size insanları satın almaya iten psikolojik etkenleri anlatacağım ve sizin bunları şirketinize nasıl uygulayabileceğinizden bahsedeceğim.

Bu yazıyı okurken muhtemelen kendi kendinize ‘Vay be! Aklıma gelmişti! diyeceksiniz, ben araştırırken ve okurken öyle dedim çünkü 🙂

Zaman kaybetmeden başlayalım!

Ekran Resmi 2015-01-18 19.36.15 Continue reading

Hangi E-Ticaret Paketini Kullanmalıyım? Cevap: Hiçbirini! Neden mi?

Güncelleme (5 Temmuz 2017): Yazının orijinali yaklaşık 2 sene önce yazılmıştı. Bu süreçte e-ticaret paketleri satan şirketlerden bazıları güzel ilerleme katettiler, bazıları daha da kötüye gittiler. Yazının genel fikri ise aynen devam etmekte. 

Fakat yine de ufak bir güncelleme yapmak istedim. Eğer yeni bir işletmeyseniz ve bütçeniz yoksa, e-ticaret paketleri iş görecektir, çünkü her şirketin kendi yazılımcılarını işe alacak bütçesi olmayabilir. Öte yandan open source diye adlandırılan OpenCart, Woocommerce gibi yazılımlara bakabilirsiniz. Woocommerce’i kendim kurdum ve kullandım, şimdilik tavsiye ettiğim çözüm o olabilir.


Bu soruyu o kadar çok duyuyorum ki, artık tek tek cevap vermektense bir yazı yazayım herkes rahatlasın istedim 🙂

E-ticaret girişimi yapacak kişilerin işleri kolayca halletme çabası ve biraz da tembelliğinden dolayı türeyen e-ticaret yazılım paketleri tamamen para ve zaman kaybı.

En başta ucuz gözüken, uzun satış sayfalarıyla yüceltilen ve hızlı hayata geçebilen yapılarıyla iyi bir tercih gözüken bu yazılımların, uzun vadede işletmeniz için neden zararlı olduğunu ve alternatif olarak ne yapabileceğinizi bu yazıdan öğrenebilirsiniz.

Okuduktan sonra yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın!

Continue reading